Ülkenin en büyük şehri, yaklaşık 1,8 milyon nüfusa sahip Varşova, 1939-1945 döneminde, İkinci Dünya Savaşı’nda işgale uğrayarak büyük tahribata uğradı. Yüzde 80’i harap hale gelen ve ardından adeta “küllerinden doğarak” yeniden imar edilen Varşova, mitolojideki “Anka Kuşu”na benzetiliyor.
İkinci Dünya Savaşı döneminde Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği işgaline uğrayan Polonya’da, Eylül 1939’da işgal karşıtı yapılanmalar kurulmaya başladı. Sadece Varşova’da 1939’un sonuna kadar çoğu ordu ya da silahlı kuvvetlerle siyasi düşüncelerin karışımı 40 farklı gizli direniş örgütü kuruldu. 1940’a gelindiğinde bu sayı 140’a kadar ulaştı ve bu dönemde örgütlerin birleşmesiyle ortak yeraltı hareketleri kurulmaya da başlandı.
Savaş boyunca iki farklı yapıya bölünen Polonya’da, bir tarafta “çalışma kampları” için zorla insanların yerinden edildiği ve günlük rastgele tutuklamalara maruz kaldığı bir yaşam varken; ikinci yapıda işgali zayıflatmak ve sonlandırmak için operasyonlar yürütülüyordu.
2002 yapımı “Piyanist” filminin de geçtiği Varşova’nın sokakları, tıpkı filmde gösterildiği gibi İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası’nın Polonya’da yaptıklarına ve Varşova Ayaklanması’na tanıklık etti.
Tarihte birçok olay ve anlaşmaya da ev sahipliği yapan Varşova, ayaklanmayla, Soğuk Savaş atmosferinde Doğu Bloku’nun NATO karşısında kurduğu paktla ve anlaşmalarla tarihin birçok sayfasında yer aldı. Vistül Nehri üzerinde yer alan ve sokakları bu nehre çıkan şehri, tarihi öneminin yanı sıra meşhur ve turistik bölgeleri de ön plana çıkarıyor.
Bunlar özellikle Eski Şehir (Stare Miasto) ve Yeni Şehir (Nowe Miasto) olmak üzere ikiye ayrılıyor.
Eski Şehir
Eski Şehir’de, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından “Anka Kuşu” gibi yenilenen ve yapısı korunan tarihi binalar bulunuyor. Büyük meydanlara açılan Arnavut kaldırımlı dar sokaklar, turistleri Varşova’nın geçmişine götürürken, sokakların ve yapıların güzelliğiyle de büyülüyor.
Restoran, kafe ve hediyelik eşya dükkanlarının çokça bulunduğu Eski Şehir’de “Barbican” ve “St. John Katedrali” gibi Orta Çağ mimari eserleri de mevcut. Birçok kilise, saray, konak ve alışveriş alanı bulunan Eski Şehir, 13. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan tarihi içerisinde olağanüstü bir yeniden inşa örneği olarak ön plana çıkıyor.
Ağustos 1944’teki Varşova Ayaklanmaları sırasında Nazi birlikleri tarafından yüzde 85’ten fazlası yok edilen Varşova tarihi merkezi, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından vatandaşların 5 yıllık yeniden inşa kampanyasıyla bugünkü özenle restore edilmiş halini aldı.
Eski Şehir Çarşı Meydanı (Rynek Starego Miasta) 13. yüzyılda kuruldu ve 1855’ten bu yana meydanda Varşova’nın da sembolü olan bronz deniz kızı heykeli bulunuyor. Meydanın etrafında da çeşitli vesilelerle kullanılan ve bazıları ünlü isimlere ait binalar ve evler, birçok restoran ve kafe yer alıyor.
Eski Şehir’de yer alan Kraliyet Şatosu’nun bulunduğu meydan da Şato Meydanı olarak biliniyor. Çoğunlukla bu noktadan yürüyüşlerine başlayan kişiler, kendilerini Eski Şehir’in derinliklerine doğru giderken buluyor.
Meydanın ortasında 1644’te dikilen bronz bir heykel bulunuyor. Zygmunt (Sigismund) heykeli, Kral 3. Zygmunt’u temsil ediyor.
Yeniden inşanın titizlikle yürütülmesiyle yenilenen binalardan savaştan zarar görmeyen binaları ayırt etmek zor. Bu kapsamında Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 1980’de Varşova Eski Şehir’i, Dünya Mirası Listesi’ne ekledi.
Bölgedeki tarihi binalar
Eski Şehir ile Yeni Şehir’in bir araya geldiği yerde bulunan Barbican da 1548’de, Eski Şehre giriş noktası olarak inşa edildi.
15. yüzyılda inşa edilen St. John’s Katedrali, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından tamamen yeniden yapıldı. Katedralde piskoposlar, son Polonya Kralı Stanislaw August Poniatowski, Nobel ödüllü yazar Henryk Sienkiewicz ve Polonya Cumhurbaşkanlarından Gabriel Narutowicz ve Ignacy Moscicki dahil birçok önde gelen Polonyalının mezarı bulunuyor.
Katedralin yanında yer alan ve geçmişi 1609’a kadar uzanan Jesuit Kilisesi’nin de yeniden inşa süreci 1957’de tamamlandı. Bir diğer kilise St. Martin’s Kilisesi de gotik ve barok mimarinin karışımından oluşuyor. 1970-1980’li yıllarda kilise, Polonya muhalefeti için buluşma yeri işlevi görüyordu.
Yeni Şehir
Doğrudan Eski Şehir’e bağlı ve 14. yüzyılda inşa edilen Yeni Şehir’de de binaların çoğu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tekrar inşa edildi.
Bu bölgede de birkaç kilise bulunuyor ve bölgenin ana caddesi Freta Street (Ulica Freta) olarak biliniyor, bu yoldan Barbican’a ulaşılabiliyor.
Yeni Şehir Çarşı Meydanı (Rynek Nowego Miasta) Yeni Şehrin merkezini oluşturuyor ve meydanın merkezinde Townhall bulunuyor. Görülmesi gereken mekanlardan St. Casimir’s Kilisesi, 1688-1689’da inşa edildi ve 1949-1955’te restore edildi.
Bölgede bulunan diğer kiliselerse 1717’de Barok tarzında inşa edilen Holy Spirit, 17. yüzyılın başlarında inşa edilen St. Jacek’s, 17. yüzyılda inşa edilen St. Francis ve Varşova’daki en eski kiliselerden 1411’de Gotik tarzda inşa edilen St. Mary’s olarak öne çıkıyor.
Tarihin yeşille buluştuğu yer
Ülkenin en dikkat çekici özelliklerinden biri de doğayla bütünleşmesi ve yeşilin, hayatın her alanında yer alması.
Özellikle büyük parkların ve ormanların korunduğu ülkede, “Lazienki Park” en sevilen konumlardan biri. Kral Stanislaw August’un yaz mevsimlerini geçirdiği sarayın da yer aldığı park, 7’den 70’e hem Varşova sakinlerini hem de turistleri çekiyor.
Polonya’nın, Kraliyet Resim Galerisi’ne ev sahipliği yapan en değerli tarihi binalarından “The Palace on the Isle” (Adadaki Saray), bu parkta bulunuyor. Hollandalı mimar Tylman van Gameren tarafından tasarlanan Barok tarzındaki saray, kraliyet ailesine sakin bir ortam sağlamak için inşa edildi.
Parkta bulunan “The Old Orangery” adlı 1788’de tamamlanan tarihi bina da resim sergilerine ve heykellere ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda sanat ve kültürle iç içe olan bina, Kraliyet Tiyatro Salonu’nu da içeriyor.
“The White Pavilion” adlı tarihi binanın içerisindeki duvarlarda birçok resim bulunuyor. Parkın yeşilliğinden insanları geçmişe götüren mimari yapılardan biri de “Myslewicki Sarayı”. Bu saray, kralın konaklayacağı ana bina olarak tasarlandı. Birçok diplomatik ve siyasi meselenin görüşüldüğü toplantılara da bu saray ev sahipliği yaptı.
Kraliyet Lazienki bahçelerinde, ağaçlar, çalılar ve çiçeklerle bezeli patikalarda ve dar yollarda gezinme; kuş, kuğu ve ördek gibi hayvanları görme imkanı bulunabiliyor. Hatta resim çizmek için öğrenciler ya da ressamlar, Lazienki’nin tarihi bina, göl ve yeşilini çeşitli perspektiflerinden tuvallerine aktarıyor.
Ziyaretçilerin çeşitli kültürel ve eğitim faaliyetleri de düzenlediği parkta, müzeler de yer alıyor.
Kültür ve Bilim Sarayı, Polonya’daki en yüksek bina
Şehrin merkezinde, 1952-1955’te Lev Rudnev tarafından inşa edilen Kültür ve Bilim Sarayı, 44 katla Polonya’daki en yüksek bina. Yapıldığı dönemde “Josef Stalin Kültür ve Bilim Sarayı” adını alan binada, sinema, tiyatro, kütüphane, spor kulüpleri, bilimsel enstitüler ve müzeler bulunuyor.
Ayrıca birçok müzeye ev sahipliği yapan Varşova’nın en büyük müzesi Varşova Ulusal Müzesi olarak biliniyor. 20 Mayıs 1862’de Varşova Güzel Sanatlar Müzesi adıyla kurulan müze, Polonyalı sanatçılara ait ve ülkenin tarihini anlatan eserlere ev sahipliği yapıyor. Müzede, belli dönemlerde modern dönem eserlerinin sergilendiği farklı temalarda sergiler de düzenleniyor.
Varşova’da, Polonyalı piyanist ve besteci Fryderyk Chopin’ine adanan bir müze de bulunuyor. Fryderyk Chopin Müzesi, 1954’de kuruldu ve 2005’ten bu yana Fryderyk Chopin Enstitüsü tarafından işletiliyor. Chopin’in hayat hikayesinin sergilendiği müzede, Chopin’e ait piyano da bulunuyor.
GÜNDEM
12 gün önceGÜNDEM
14 gün önceGÜNDEM
17 gün önceYAŞAM
25 gün önceYAŞAM
25 gün önceYAŞAM
25 gün önceYAŞAM
27 gün önce