İstanbul’da gerçekleştirilen “Gazze Sempozyumu: Medya ve Toplum” başlıklı etkinliğin açılış konuşmasını yapan SETA Genel Koordinatörü Duran, İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana sivil yerleşim yerleri, hastane, okul, ibadethane ve mülteci kamplarını da hedef aldığı saldırıların 172’nci gününde olunduğunu hatırlattı.
Saldırıların Birleşmiş Milletlerin (BM) kurumları tarafından “soykırım” olarak tanımlanır hale geldiğini ve uluslararası toplum açısından çok derin etkiler yaratacağını aktaran Duran, UNICEF Sözcüsü James Elder’in “Geçmişten günümüze oluşan tüm krizlerde, savaşlarda kayıpların yüzde 20’si çocuklardan oluşur.” sözlerini anımsattı.
Gazze’de bu rakamın 7 Ekim sonrası yüzde 40 civarına geldiğini vurgulayan Duran, BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Phillippe Lazzarini’nin de “Bu çocukların üzerinden yürütülen bir savaştır. Çocukların gelecekleri üzerinden yürütülen bir savaştır ve ne yazık ki Gazze’de öldürülen çocukların sayısı son 4 yılda dünyada öldürülen çocukların toplamından fazladır.” ifadesine dikkati çekti.
İsrail’in hedefindeki ikinci masum grup, kadınlar
Çocukların yanı sıra İsrail saldırılarının hedefindeki ikinci masum grubun kadınlar olduğunu anlatan Duran, “Gazze’de 1,1 milyon insan, açlık sorunuyla yüz yüzedir. Bu, katliamı uygulayanların, İsrail’in ortaya koyduğu bir felakettir. İnsan eliyle yapılmış bir felakettir ve nasıl kurtulmak gerektiği de çok açıktır. Bir an önce uluslararası toplumun harekete geçerek insani yardımı sağlaması, ateşkesin hızlıca yerine getirilmesi gerekir. Bunu sağlamak çok zor değil.” dedi.
Günlük 500 tır insani yardım gitmesi gereken Gazze’ye tırların ancak üçte birinin ulaştığı bilgisini veren Duran, Refah Kapısı’nın istenilen yardımı sağlayamayacak şekilde kullanılması nedeniyle başka kapıların da açılması gerektiğine vurgu yaptı.
Şifa Hastanesine yapılan saldırıyı hatırlatan Duran, “Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davada mahkemenin sonucu ne olacak bunu şimdiden bilmiyoruz ama ortaya konulan deliller şimdiden İsrail’i “soykırımcı olarak” mahkum edecek özellikler taşıyor. 10 kararın sonunda ancak güvenlik konseyi ateşkes kararı alabildi. Bu da geçici ateşkes.” diye konuştu.
Kararın nasıl uygulanacağının çok önem taşıdığını, medyanın ve sivil toplum kuruluşlarının bunun üzerinde hassasiyetle durması gerektiğini dile getiren Duran, şöyle devam etti:
“Bu meselenin sorumluluğu başta ABD olmak üzere Batı hükümetleri nezdindedir ama aynı şekilde İslam dünyası da bu sorumluluktan muaf değildir. Şükürler olsun ki hem Batı’da hem de dünyanın diğer yerlerinde sivil toplumlar güçlü tepkiler verdiler ve bunun sonucunda ancak ortaya böyle bir karar çıkabildi.”
“Soykırımın ciddi sonuçları olacak”
Evrensel olarak anlatılan insan hakları gibi birçok hak ve değerin, Filistinliler söz konusu olunca neden ortadan kalktığını kimsenin açıklayamadığını belirten Duran, Filistin halkına reva görülen soykırımın hem Türkiye hem de dünya genelinde ciddi sonuçları olacağını söyledi.
Burhanettin Duran, “Bu iki yüzlülüğün bir etkisi olacak. Ne yazık ki bu etki olumlu bir etki olmayacak. Bu nefret söylemlerini, ırkçılığı, radikalizmi ve şiddeti köpürtecek. Çünkü burada insanlığın haykırdığı, hiçbir şekilde kabul edemediği bir zulüm yaşanmakta. Elbette dünyanın her yerinde yaşanan birçok sıkıntıda olduğu gibi Türkiye, Gazze meselesinde de önemli girişimlerde bulundu. Türkiye bu noktada dünyada önde gelen ülkeler arasında. Birleşmiş Milletler sisteminin sıkıntılarını ortaya koyma açısından Cumhurbaşkanı’mızın sürekli olarak ‘Dünya 5’ten büyüktür, daha adil bir dünya mümkün’ demesiyle aslında bu krizin geleceğini biliyorduk.” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Filistin meselesini sahiplenmesine atıfta bulunan Duran, Gazze’deki feryadı duymayan ABD ve Batı medyasını işaret etti.
Türkiye’nin rolündeki önem
Türkiye’nin Filistin meselesinde üstlendiği rolün ne kadar önemli olduğunu bundan sonraki süreçte de göreceklerini aktaran Duran, sözlerini şöyle tamamladı:
“Doğu Kudüs başkentli bir Filistin devletinin ortaya çıkabilmesi için yapılması gereken çok şey var. Hem garantörlük uygulaması teklifiyle hem uluslararası yardımlarda aldığı inisiyatifle hem diplomasiyi bu yönde hareketlendirerek uluslararası toplumu şekillendirmeye çalışırken Türkiye’nin gayretlerini gördük ve görmeye devam edeceğiz. Gazze’de yaşanan vahşet bizim değerler temelinde, haklar temelinde dünyaya söyleyecek sözümüzün kalmayacağı, bütün insanlık olarak söylüyorum bir trajedi karşımızda. Gazze’de yaşanan bu insani dramın son bulmasını hep birlikte görmeyi ümit ediyoruz.”
Bakan Göktaş: Temennimiz insani yardımların bir an önce ulaştırılması
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş da Gazze Sempozyumu’na katıldı.
Sempozyumda Filistinli kadınlar ve çocukların hakları ve medyada nasıl yer bulduklarına dair konuların ele alınacağını belirten Göktaş, bütün dünyanın sessiz kaldığı bu gerçek hakkında konuşma cesareti gösterebilmenin ancak hakiki bir çabayla çözüm arayanların işi olduğunu söyledi.
Göktaş, acıyla yüzleşmenin, insanı bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi kalmayacağı bir eşikten geçirdiğini kaydederek, “Bu eşikten geçen herkes artık durdurulamaz bir güçle savaşan bir adalet savaşçısına dönüşür. Bu anlamda her bir katılımcımıza Gazze’de yaşanan insanlık dışı zulmün sesi ve sözü oldukları için şimdiden şükranlarımı sunuyorum.” ifadelerini kullandı.
Dünyada ikinci büyük savaşın sona ermesiyle uzun soluklu bir barış döneminin başlayacağının düşünüldüğünü aktaran Göktaş, fakat yaygın bir şekilde görülen ırk temelli politikaların barış hedefine gölge düşürdüğünü vurguladı.
Göktaş, bugün Filistin’de yaşanan işgalin, bu politikaların acı bir sonucu olarak karşılarında durduğunu ifade ederek, söyle konuştu:
“Mülteci ve sığınmacıların aksine yerleşimciler, Filistin topraklarında baskı ve işgal yoluyla yerli halkın sahip olduğu her şeyi ele geçirmeye başladılar. 1948 yılından 1967 yılına kadar devam eden gerginlik sınır tanımayan bir hukuksuzluğa dönüştü. Bugün Gazze şehri değil, Gazze Şeridi olarak tanımlanan coğrafya, yerli halkın ne düzeyde bir sıkışmışlık yaşadığının en belirgin göstergesidir. Nitekim Gazze, İsrail’in yerinden ederek daracık bir koridora sıkıştırdığı, insanların adeta ölümü beklediği bir yer haline geldi. Çocukların ölürlerse tanınsınlar diye kollarına ve bacaklarına isimlerini yazdıkları bir dünyada herkesin, hepimizin daha fazla düşünmesi gerektiği açık bir gerçektir.”
“Büyük bir hukuksuzluğa imza atan İsrail karşısında uluslararası yetkililer sessiz kalıyor”
Savaşın hiçbir zaman kazananı olmadığını, kaybedenin her zaman kadınlar ve çocuklar olduğunu aktaran Göktaş, dijital teknolojilerin yarıştığı bir çağda savaşın gölgesinde yaşayan insanların, eğitim ve sağlık başta olmak üzere pek çok temel insan haklarından mahrum kaldığını dile getirdi.
Göktaş, İsrail yönetiminin 7 Ekim’den beri Filistin’de 32 bini aşkın sivili katlettiğini vurgulayarak, “Sivilleri hedef alan bu saldırılarda hayatını kaybedenlerin yüzde 70’i ise kadın ve çocuklardan oluşuyor. Büyük bir hukuksuzluğa imza atan İsrail karşısında uluslararası yetkililer sessiz kalıyor. Hannah Arendt’e Kötülüğün Sıradanlığı’nı yazdıran nasyonal sosyalizmin ayrılıkçı politikaları, bugün İsrail yönetimine ilham kaynağı oluyor. Filistin’de ciğer yakan ağıtlar, maalesef Orta Doğu’da bile güçlü bir yankı bulmuyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Buna karşılık dünyanın dört bir yanında şehir meydanlarını dolduran insan selinin, İsrail zulmünü protesto ettiğini kaydeden Göktaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“‘Soykırımın ortağı olamam’ diyen ABD askeri Aaron Bushnell, vicdan yangınını ancak kendini ateşe vererek söndürebiliyor. Cemil Meriç’in de söylediği gibi taraf tutmayan insan, şahsiyeti felce uğramış insandır. Ben tarafım, hakikatin tarafıyım. Kötülüğe ‘dur’ demek, hakikatin tarafı olmayı, 7’den 70’e herkes tarafından şahsi bir irade sergilemeyi gerekli kılıyor. İşte biz de bu iradeye sadık kalarak bu yıl BM Kadının Statüsü 68. Oturumu’nda, İsrailli Bakanın konuşmaları esnasında salondan ayrıldık. Çünkü, çocuklara ölümün daha merhametli olduğunu düşündüren bir yönetimin insanlık adına hiçbir değeri temsil edebileceğine inanmıyoruz. Acıyla yükselen çığlıklara duyarsız kalan tüm söylemleri, kendi sesleriyle baş başa bırakıyoruz.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın “İnsanlığın zulüm ile bükülen belini ancak mazlumlar arası ayrım gözetmeden doğrultabiliriz” sözünü hatırlatan Göktaş, bunu daha adil bir hayatın mümkün olduğu inancıyla, kardeşlik hukukunu güçlendirerek yapacaklarını ifade etti.
“Mazlumun umudu, mağdurun sesi olmayı sürdüreceğiz”
Bakan Göktaş, Filistinlilerin yanında olmanın tarihi bir sorumluluk olduğunu vurgulayarak, bu sorumluluk duygusuyla Filistinlilere uygulanan soykırımı, küresel gündemin en üst sıralarında tutmak ve buna bir son vermek için kararlı duruşu asla bozmadıklarını ve bozmayacaklarını kaydetti.
Barışın, ancak şiddet karşısında din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın bütün mağdurları kuşattığında hakiki bir anlam kazanacağını aktaran Göktaş, “Bunun için uluslararası hukuk normlarının ötesinde insan yaşamının kutsal olduğuna inanan yüksek bir bilinç düzeyinde birleşmemiz gerekmektedir. Nitekim insan haklarını koruma idealiyle oluşturulan birliklerin, Filistin’de yaşanan soykırım karşısında herhangi bir yaptırım uygulamaması bizi yeni arayışlara yöneltmiştir.” diye konuştu.
Göktaş, bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü bir barış çağrısında bulunduğuna dikkati çekerek, “Özellikle şiddetin kadınlar ve çocuklar üzerindeki orantısız etkisine dikkat çekerek, temel insan haklarına saygı gösteren adil ve kalıcı bir çözüm ihtiyacına vurgu yapmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı’mız açıkça, İsrail’e yayılmacı hayallerinden vazgeçmesi ve 1967 sınırlarına dayalı, bağımsız bir Filistin devletinin varlığını tanıması gerektiğini ifade etmiştir. Türkiye olarak, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın önderliğinde Gazze Şeridi’nde yaşanan çatışmaların bir an önce son bulması gerektiğini her fırsatta ve her platformda dile getiriyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye’de misafir edilen Gazzelilerin yaralarını sarmak için ellerinden gelen her türlü çabayı ve gayreti gösterdiklerinin altını çizen Göktaş, “Bakanlık olarak Gazzeli misafirlerimizin sosyal hizmetlerimiz ve psikososyal desteklerimizden faydalanmalarını sağlıyoruz. Diğer yandan, saygıdeğer Hanımefendinin öncülüğünde Gazzeli çocuklarımızı ülkemizde ağırlamak için girişimlerimiz devam ediyor. Kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere dünyanın her neresinde olursa olsun mazlumun umudu, mağdurun sesi olmayı sürdüreceğiz.” ifadelerini kullandı.
“Korkuyla titreyen, erkenden ölen ve vaktinden evvel büyüyen çocukları görmezden gelemeyiz”
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Göktaş, acının kararttığı dünyada umudun aydınlığıyla dirilmek zorunda olduklarını belirterek, “Korkuyla titreyen, erkenden ölen ve vaktinden evvel büyüyen çocukları görmezden gelemeyiz. Evlatlarının cenazelerini parça parça toplamak zorunda kalan anne, babaların çığlığını yok sayamayız. İnsan hayatının yok edilmesine seyirci kalamayız. Bu yangını dindirmek zorundayız.” dedi.
BM yetkililerinin dahi söz geçiremediği bir katliamdan bahsettiklerini vurgulayan Göktaş, şunları dile getirdi:
“Dün, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ilan edilen Gazze’de acil ateşkes talep kararını katliamın sonlandırılması adına atılmış olumlu bir adım olarak görüyoruz. Temennimiz, insani yardımların bir an önce Gazze’ye ulaştırılmasıdır. İsrail’in BM Güvenlik Konseyi’nde alınan bu kararı bir an önce yerine getirmesidir. Her fırsatta dile getirdiğimiz gibi, herkesi bu katliamların sona ermesi ve İsrail-Filistin meselesinde kalıcı bir çözüm sağlanması için ortak bir duruş sergilemeye davet ediyoruz. Birçoğunuz gibi akademisyen ve aktivist kimliğiyle tanınan, kariyerini şehadetle zirveye taşıyan Rifat el-Arir bize çok kıymetli bir söz bırakıyor. ‘Eğer ben ölürsem, sen yaşamalısın. Öykümü anlatmalısın. Umut vermeli, destan olmalı’ diyor. Bu sözleri kutsal bir emanet gibi kabul ediyor, sonsuzluğun kalbinden bize seslenen şairi ve Filistin’de şehit olan tüm kardeşlerimizi rahmetle anıyorum.”
Bir daha böylesi zulümlerin yaşanmaması için topyekun bir mücadele verdiklerini dile getiren Göktaş, barışa inanan herkesi “gargat ağaçlarından önce dile gelmeye” davet etti.
Sempozyum, İnsan Hakları Söylemleri: Filistin’de Çocuk Olmak, Filistin’de Kadın Direnişi ve Dayanışma ile Medyanın Söylem Gücü ve Gazze başlıklı oturumlarla gün boyu devam edecek.
GÜNDEM
13 gün önceGÜNDEM
15 gün önceGÜNDEM
18 gün önceYAŞAM
26 gün önceYAŞAM
26 gün önceYAŞAM
26 gün önceYAŞAM
28 gün önce