28 Mayıs 2024 Salı
Cibali Hamamı: Tarihi ve Mimari Özellikleri
Bugün iyi uyudunuz mu?
Reisiyi ONLAR ÖLDÜRDÜ !!!
Sözün Bittiği Yer: GAZZE
Küçük Kahramanlar, Büyük Destekler: Multidisipliner Yaklaşımlarla Hayatı Renklendiriyoruz
Gizli Tehlikeler
Sözün bittiği yerden konuşmak elbette kolay değildir. Ama zulmün karşısında susan dilsiz şeytan olmaktan daha evladır, cılız da olsa bir ses yükseltmek. Rahat ve refah müslüman alemini çepeçevre kuşatmışken, cihat, cehd, şehadet kavramları yalnız Gazze halkına yakışacak bir yerde duruyor. Onlara yakın, bizlere uzak kavramlar haline geliyor. Gazze’de müslümanlar savaş, yoksulluk ve açlıkla imtihan ediliyorken, onların maverasında kalan müslüman alemi ise korku ile imtihan ediliyor. Bu korku ve sessizlikten güç alan lanetli kavim ve avanesi olan zalimler, zulmü artık ne yerdekilerin ne de göktekilerin tahammül edemeyeceği bir noktaya taşıyor. Son olarak Refah’ta yaptıkları çadır katliamı bunun apaçık ispatıdır. Sözde müslüman aleminin kınamaktan ileriye geçemeyen söylemleri, Allah (c.c.) dışında korku ve endişe duydukları dünyalık konumlarını kaybetme endişeleri, takdir edilir ki en az zulmü yapan zalimler kadar bir sorumluluk yükler insanoğluna. Geçenlerde okumuş olduğum bir söze hak vermenin acziyetini taşıyorum içimde. Şöyle diyordu; yahudi Kur’an’da ki yahudi de müslüman Kur’an’da ki müslüman değil. En büyük korkumuz imanımızı kaybetme korkusu olması gerekirken, bir de bakıyoruz ki refahını, huzurunu, rahatını kaybetmekten korkan topluluklar haline gelmişiz. Zulüm gören müslüman kardeşlerinin derdiyle dertlenmiyor tuttuğu futbol takımının şampiyonluğu kaybetmesine dertlendiği kadar. 7 Ekim olaylarından önce de bu böyleydi, şimdi de böyle. Hatta bir Ramazan ayında İsrail yine mescidi aksa ve çevresini işgal etmiş rutin olan zalimliklerini yaparken Türkiye sokaklarında silah ve kargaşa sesleri yükseldiğinde bir an için sevinmiştik, uyuyan ümmet uyandı mı diye. Çok geçmeden anladık ki bir futbol takımı şampiyon olmuş, bu şampiyonluğu kutlamak için taraftarlar sokağa dökülmüşler. O zaman anladım ki belki fiili bir işgal altında değiliz ama zihnen bir Endülüs çöküşü yaşıyoruz. İşin trajik tarafı Gazze işgal edildiği günden itibaren daha net bir şekilde anlaşıldı ki yeryüzünde işgal edilmemiş tek toprak parçası Gazze’ymiş aslında. Acılarımız, günden güne kutsallarımız çiğnendikçe içimizde büyürken, içimizde büyüyen bir başka korku ise Allah’ın (c.c.) huzuruna imanla mı yoksa rezaletle mi varacağımız gerçeğinde emin olamadığımız nokta. İlk andan bu ana kadar elimizden imanın en zayıf alametlerini göstermekten başka bir şeyin gelmemesi de ayrı bir hesap verilemez yanımız. Resulullah Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde “Benim ümmetimin ömrü 1.500 seneyi pek geçmeyecek.” [bk. el-Havi li’l-Fetavi, Suyuti, 2/248; Ruhul Beyan, Bursevi, (Arapça) 4/262, Ahmed bin Hanbel, İlel, s, 89] buyurmuş. İçinde bulunduğumuz zaman ve zemin ele alındığında bu ümmetin de ecelinin yaklaştığını bu suskun ve icraatsız tutumlarından anlamak pek de zor değil. Her ümmetin bir eceli (takdir edilmiş bir süresi) vardır. Onların eceli gelince ne bir an geri kalabilir ne de bir an öne geçebilirler. (Araf Sûresi/34). Resulullah’ın (s.a.v.) son ümmeti olmak da en çok Gazze’li müslümanlara yakışırdı zaten.