20 Kasım 2024 Çarşamba
Anadolu Efes'te sakatlık yaşayan Doğuş Özdemiroğlu 3 hafta yok
ÇOCUKLARDA İRADE EĞİTİMİ
Trump savaşı bitirir mi?
Sözün Bittiği Yer: GAZZE
Çocuğunuzun Günlük Yaşamında Vestibüler Duyu Eksikliği: Anlamı ve Etkileri
Özel eğitimde dil ve iletişimin önemi
Çocuklar ham nefis ile doğar, yani yaratılır. Ham nefis; Mânevî terbiye ile kötülüklerinden arındırılmamış; insanın içindeki bütün süflî arzulardır; kulu Rabb’inden uzaklaştıran bütün menfî temâyül ve duygulardır. Yani canı ne zaman, neyi isterse, o zaman yiyen, onu yiyen; oyuncaklarını, ebeveynini paylaşmayan; dünyaya yeni gelmiş insan nefsidir. Ve bu bebek, çocuk, birey, nefis eğitilmek için dünyaya gönderilir. İrade eğitimi doğumla başlamakla beraber 2 yasinda birçok kural daha net koyulmaya başlanmalıdır. Çünkü bu süreç tedricen, kademe kademe yapılmak zorundadır.
İslâm dini 7 yaşında ki çocuğun namaz kılmasıni emreder. Peki 7 yaşındaki çocuk nasıl namaza başlayacak?! Ön hazırlık yapılmalı. 2 yaşından itibaren ufak ufak sure ezberleri, hareket talimleri, el göz koordinasyonu kurulmalı. Ve hatta zaman takibi öğretilmeli. Bunlarda ilk olarak ebeveynin liderliğinde başlar. Yaşına göre sorumluluklar verilmeli. Örneğin; 1 yaş çocuğumuza yemekten önce elleri yıkamak, sofraya bı kaşık koymak, yemekten sonra sofradan kaşıkları kaldırmak, yerdeki örtüyü kaldırmak, ufak tefek kirli çamaşırları sepete atmak gibi görevler ile sorumluluk bilinci, ve zaman yönetimi kazandırılmali.. Günlük sorumlulukları planlanmalı.bunlarin hepsi zamanla çocuğa verilebilir. Hepsi bir günde yuklenilmemeli.
Çocuklar için günlük yapılacakları planlarken;
✨Kul olarak yapması gerekenler
✨Evlat olarak yapması gerekenler
✨Öğrenci olarak vs şeklinde düşünmek dengeyi sağlayabilir.
✨Akıl,ruh,beden dengesi de gözetilmeli.
Bizler çocuklarımızdan değil, çocuklarımıza karşı sorumluyuz.. Bu ayrıntıya dikkat edilmeli.
Sahabe efendilerimiz çocukları oruç tutarken oyalansinlar diye kumaştan bebekler yaparlarmış. Yani daha bebekle oynayacak yaşta iken o çocuklar oruç tutarlardı. Bu bir talimdir, alistirmadir. Saatlerce oruçtan bahsetmiyoruz tabiki, yaşının ve bünyesinin el verdiği kadar. Günümüz ebeveynligine bakıldığında yolda, okulda, otobüste, parkta, misafirlikte… sürekli çocukları oyalamak için bı besleme durumu var. İlla abur cubur değil, bı ceviz, fındık, hurma, incir de aynı şeydir. Çocuk aç kalmayı bilmiyor, dolayısıyla haz erteleyemiyor. Sürekli yeme halinde, bedeni değil ruhu aç çocuklarımızın ve dahi biz yetişkinlerin bile…
Öğretilerin hepsi tedircen, kademe kademe yapılır.
İrade; doğru seçimlerde sebat ederek dengelenir. Bir işi yapabilmek için diğer işleri erteleyebilmektir. Akşam yemek vaktinde, kitap okumak yerine yemek hazirliyorsak bu bir seçimdir, hayat seçimlerimizden ibarettir. İrade kas gibidir. Zamanla kuvvetlenir. İstemesede yapmalı. Yetiskinlikte namaz vakti geldiğinde, tüm seçenekleri eleyip namaza yönelebilmesi için 2 yaşındaki seçimler önemlidir. Kendi hazlarini erteleyebilmeli.
Gazali; çocuklarda yeme alışkanlığının çokluğuna dikkat çeker. Yeme şehveti olarak tanımlar bu durumu. Bugün yaşasa muhtemelen çocuklardaki aşırı mal sevgisine de dikkat çekerdi. Yeme alışkanlığına sınır çekilmesi, çocuğun diğer şehvetlerine ve isteklerine de set çekilmesine anahtar olur. Her çocuğun ayrı sandalyesi, tabağı, çatalı kaşığı, hatta odası var. Çocuk eskiden sadece yemeğini paylasamazken şimdi malını da paylaşmak istemiyor. Ailelerin sınır koyması lazım ki iradeler sağlam olsun. İstemese de o oyuncak paylaşılmali. Unutulmamalı ‘ kalpler ancak Allah’ın elindedir.’ Biz sevdiremeyiz. Allah sevdirir. Biz sadece süreçten mesuluz, sonuç Allah’ın elinde.
Bazı çocuklar bı bakıştan anlarken, bazı çocuklar 2-3 sefer söyletir, bazı çocuklarda 20 sefer söyletir..Bu durum mizacla ilgilidir. Her ebeveyn çocuğunu tanımakla yükümlü. Nasıl anliyorsa o şekilde anlatılmalı.
İslam’da ilk edep kuralları sofrada başlar. Örneğin aile büyüğünü, babayı beklemek, hep birlikte yemek gibi. Burda nefis terbiyeye başlar işte. İstemese de bekleyecek. Ne yiyeceğine ebeveyn, ne kadar yiyeceğine çocuk karar verebilir. Bununla beraber 5-6 yaş civarında ara öğünlerde sınırlandırmaya gidilebilir. Her kafasına estiğinde kendini mutfakta bulmamali. Kendini başka şeylerle meşgul edebilmeli.
Giyim kurallari ise ikinci seviyede ele alınmalı. Giyilen kıyafetlerin boyutları, genişlikleri sadece aile içinde bile olsa dikkat edilmeli. Diz kapağı göbek deliği önemli bir ölçüdür, öncelikle ebeveyn bu tutuma dikkat ederken, evlada da ne giydirildigi önem arz eder. Belli sınırlar içinde hürriyeti hayatımıza dahili etmeliyiz. Çünkü İslam’a girişte zorlama yoktur ancak Allah’ın müslüman kulundan beklentileri vardır.
Çocuğumuza ihtiyaç ölçüsünü vermeliyiz. Günümüz ebeveynleri markete, oyuncakciya girdiğinde 1 hakla sınırlandırmaktan bahsediyor. Oysaki biz yetişkinlere o bir hak bile verilmiyor çoğu zaman. Her kuyumcunun önünden geçişte bir altın hakkımız nasıl olmuyorsa, her markette de bir hak veremeyiz. Bı sefer alındıysa diğerinde artık bunun bir ihtiyaç olmadığı çocuğa da belirtilmeli. Bu durum hazzı kontrol altına almayı sağlar, iradeyi kuvvetlendirir.
‘ Bu kabağı yemeden oyun oynayamazsin.’ değil, ‘bu kabağı yedikten sonra oyun oynayabilirsin.’ denilmesi çocuk üzerinde daha olumlu etki bırakır. Bazı durumların sıralı olması eğitimi kolaylaştırır.
Yaş artışıyla birlikte sorumluluklarda artırılmalı. 2 yaşındaki çocuğun yemek zamanı sadece çatal kaşığı koyup aile büyüğünü beklemesi gerekirken, 10 yaşındaki çocuğumuz yemek yapımına da dahil olmalıdır. Ortam musaitliginde yemek malzemelerinin alımına,seçilmesine bile dahil edilebilir.
İradeyi kuvvetlendirmeye çalışmak, kişinin kendi sürücü koltuğuna oturmasına benzer. Rota doğru girildiyse, kişi kendi seçimlerinin sonucunu yaşar.
Demir Eksikliği Anemisinin Nedenleri Nelerdir?
Demir eksikliği, hemen hemen herkeste görülebilen bir sağlık sorunudur. Besinlerden yeterli miktarda demir alamamak, uzun süren bir kan kaybı, hamilelik ya da emzirme dönemi gibi demir ihtiyacının arttığı durumlar ve demir emiliminin yeterli olmaması gibi nedenlerle demir eksikliği görülür. Kanser, çölyak, akciğer hastalıkları, böbrek ya da kalp yetmezliği, Crohn hastalığı, ülseratif kolit ve obezite gibi hastalıklar da demir eksikliğine yol açabilir. Bunun nedeni bu hastalıkların vücutta demir emilimini azaltmasıdır.
Bebekler doğmadan önce demir ihtiyacını anneden karşılar ve doğumdan sonraki 4 ila 6. aya gelindiğinde bebeğin vücudundaki demir tükenir. Bundan dolayı anne sütü yerine inek sütü ile beslenen bebeklerin vücutlarında yeterli miktarda demir olmayabilir. Bununla birlikte çocukların aşırı miktarda inek sütü tüketmesi de demir eksikliğini artırır. Ergenlik döneminde hızlı büyüme sonucunda demir rezervleri hızlıca tükenebilir. Ek olarak vegan ve vejetaryen beslenme düzenlerinde yeterli demir takviyesi alınmaması da demir eksikliğine yol açar.
Demir Eksikliği Anemisi Nasıl Oluşur?
İnsan vücudu, aldığı besinlerden düzenli demir akışı sağlar. Bunun için fazla demir depolanarak gerekli olduğunda hemoglobin üretimi için kullanılır. Demir eksikliği anemisi ise vücudun demir depolarını normal doldurma süresinden daha hızlı bir şekilde boşaltması veya demir akışı yavaşladığı durumda gerçekleşir. Bu süreç üç aşamadan oluşur.
Demir eksikliği anemisinin birinci aşamasında demir depoları boşalmıştır. Bu noktada vücutta yeni hemoglobin ve kırmızı kan hücresi üretimi için gereken demir miktarı azalır. Ancak henüz kırmızı kan hücreleri durumdan etkilenmez.
İkinci aşamaya gelindiğinde kırmızı kan hücresi üretimi süreci de etkilenmeye başlar. Bu aşamada gizli demir eksikliği olarak bilinene eritropoez ortaya çıkar. Eritropoez oluştuğunda ise kemik ilikleri tarafından yeterli miktarda hemoglobin içermeyen kırmızı kan hücreleri üretilir.
Son aşama olan üçüncü aşamada demir eksikliği anemisi oluşmuş durumdadır. Vücutta artık yeterli demir yoktur. Bunun sonucunda hemoglobin konsantrasyonu olması gereken aralığın altına düşer ve semptomlar görülmeye başlanır.
Demir Eksikliği Anemisi Belirtileri Nelerdir?
Demir eksikliği anemisi olan kişilerin bir kısmı semptomatik iken bazıları asemptomatik olabilir. Bununla birlikte ilk aşamalarda semptomlar görülmez. Daha sonrasında ise hafif belirtiler başlar. Yetişkinlerde anemi; halsizlik, baş ağrısı, egzersiz esnasında çabuk yorulma, depresyon ve çocuklarda pika, huzursuz ayak sendromu ve nörogelişimsel gecikmeler ile kendini gösterir. Belirtilerin benzerleri demir eksikliği yaşayan ancak henüz anemi gelişmemiş hastalarda da izlenebilir.
Demir eksikliği anemisinin ilk semptomları, egzersiz intoleransı, baş ağrısı, baş dönmesi, çarpıntı ve konsantrasyon bozuklukları olarak ortaya çıkar. Hastalar ilerleyen süreçte ise şu belirtileri gösterebilir:
Çabuk kırılan tırnaklar
Soluk ten rengi
Saçlarda dökülme
Nefes darlığı
Kalp atışının hızlanması
Ağız içinde yaralar
Şiş, iltihaplı ya da renksiz dil
Toprak, buz, kağıt gibi gıda olmayan maddeleri yeme isteğine neden olan pika
Tırnak batması
Bu belirtilerden birkaçının bir arada görüldüğü durumlarda bir uzmana başvurmak gerekir.
Demir Eksikliği Anemisi Teşhisi Nasıl Konur?
Demir eksikliği anemisinde teşhis konulabilmesi için çeşitli kan testleri yapılır. Hastanın tam kan sayısı, hemoglobin seviyesi, kandaki demir ve ferritin miktarı bu testler aracılığıyla öğrenilir. Testler sonucunda kandaki demir miktarının düşük ya da hastanın demir eksikliği anemisi olup olmadığının tanısı konur.
Demir Eksikliği Anemisi Nasıl Tedavi Edilir?
Demir eksikliğinde tedavi yönteminin seçilmesi için öncelikle hastalığın nedeni belirlenir. Kan kaybı ve yetersiz demir alımı nedeniyle demir eksikliği anemisi görülebilir. Dolayısıyla önce alttan yatan neden bulunarak buna göre bir tedavi yöntemi izlenir. Diyete demir içeren yiyeceklerin eklenmesi veya demir takviyeleri reçete edilmesi gibi yöntemler tercih edilebilir.
Kanama nedeniyle kaybedilen demirin geri kazanılması ya da yiyeceklerden yeterli demir alınamaması durumlarında demir takviyeleri verilebilir. Bununla birlikte eğer kişinin vücudunda demir emilimi yeterli seviyede olmuyorsa intravenöz demir takviyeleri de uygun olabilir. Bu yöntemde demir vücuda damar yoluyla direkt olarak ya da damlama ile verilir.
Demir Eksikliği Anemisini Önlemek İçin Neler Yapılabilir?
Demir eksikliğinin önüne geçilmesi için her yaşta demirden zengin yiyecekleri yeterli miktarda tüketmek gerekir. Demir yiyecekler hem ve hem olmayan olarak iki şekilde bulunur. Hem demir; deniz ürünleri, kümes hayvanları ve kırmızı et gibi hayvansal gıdalarda mevcuttur. Hem olmayan demir ise tam tahıllar, tohumlar, yeşil yapraklı sebzeler ve kabuklu yemişler gibi bitkisel gıdalarda bulunur.
Hem ve hem olmayan demirin arasındaki fark, hem demirin vücut tarafından daha kolay şekilde emilmesidir. Hem olmayan demirin emilmesi bazı durumlarda zorlaşabilir. Demir içeren besinlerle birlikte C vitamini alınması demirin emilimini artıran önemli bir faktördür. Ancak kalsiyum, çay ve kahve, yumurta ya da kepek lifi demir emilimini engelleyebilir. Bu nedenle bu yiyeceklerin bir arada tüketilmesi konusunda hassasiyet göstermek gerekir.
Demir eksikliğinin önüne geçmek amacıyla demirden zengin yiyeceklerin günlük diyete eklenmesi büyük bir önem taşır. Yeterli miktarda kırmızı ve beyaz et ile balık tüketimi hem demir alımı için gereklidir. Bununla birlikte öğünlerin yanında C vitamininden zengin olan sebze ve meyvelerin tüketilmesi de demir emilimini artırmak açısından fayda sağlar. Ek olarak özellikle demir eksikliği anemisi yaşayan kişiler, demir takviyeleri ya da demir içeriği zengin yiyeceklerle birlikte çay, kahve, süt ve süt ürünleri tüketmemeye özen göstermelidir.
O günlere çiğ ıspanak salatası, ceviz, semizotu
salatası, Medine hurması ilave edilebilir.
Karayemiş yaprağının çayı da yüksek oranda demir vitamini taşımaktadır.
Isırgan otu çayı, pancar suyu demir eksikliğine iyi geldiği bilinen bitkilerdir.
Bu hastalık, 10 yaş altı çocuklarda sık görülen bulaşıcı bir hastalıktır ve yüksek ateş, bademcikte kızarıklık, ağız içinde aft ve ciltte döküntü şeklinde kendini belli eder. Çocukların el, ayak ve bileklerinin neredeyse tamamını kırmızıya boyar. Sonraki günlerde döküntüler suçiçeğine benzer içi sıvı dolu kabarcıklara dönüşür ve bir hafta içinde kaybolur.
Bir virüsün yol açtığı bu hastalık yaz ve sonbahar aylarında salgın yoluyla kolayca bulaşabilir. Hastalık virüs hastalığı olduğu için antibiyotik tedavisi etkili değildir ve hastalık bir hafta içinde kendiliğinden geçer. Bu sürede hasta çocuğun başkalarıyla yakın temasta olmaması önemlidir. Bu açıdan da okul tarzı yerlerde ekstra dikkat etmek gerekir.
El-ayak-ağız hastalığına korunmanın en etkili yöntemi hijyendir.
Bulaşma Yolları
El, ayak, ağız hastalığı ülkemizde yaz aylarında ve sonbahar başında sık görülüyor. Hasta kişinin hapşırması ve öksürmesiyle, tükürükle, lezyonların olduğu deriye yakın temasla ve idrar-dışkı yoluyla bulaşabiliyor.
Yazın havuz sezonunun açılması ve enfekte havuz sularının yutulması ise ayrı bir risk oluşturuyor. Havuzda idrar ve gaita kaçırma nedeniyle mikrop yayılabiliyor ve klorlamaya rağmen dirençli kalabiliyor. Bu da hem çocuk hem erişkinler için risk faktörü olabiliyor.
El -Ayak -Ağız Hastalığı Belirtileri Nelerdir?
Virüs bulaştıktan sonra ilk üç gün yüksek ateş görülür ve hastalar sıklıkla bu sırada doktora başvurur. Diğer belirtiler şunlardır:
Döküntüler: İlk 3 günün sonunda el, ayak ve ağız çevresinde suçiçeği benzeri, içi su dolu kabarcıklar dikkati çeker. Suçiçeğinden farklı olarak gövdede değil el-ayak ve ağız çevresinde oluşur.
El ve ayak içleri, parmak aralarının yanı sıra ayak tabanlarını da donatan içi sıvı dolu kırmızı kabarcıklar hem ağrı, sızı hem kaşıntıya neden olur.
Boğazda aft denilen yaralar olur ve çocukta yutma problemi ve buna bağlı iştahsızlık görülebilir.
Bademcikte kızarıklık,
Kulak ve boğaz ağrısı,
Halsizlik görülebilir.
El -Ayak -Ağız Hastalığı Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Hastalığı geçirecek bir tedavi ya da aşı bulunmuyor. Kaşıntı giderici losyonlar ve boğaz ağrısı için spreyler verilebiliyor. Ayrıca doktor tarafından ateş düşürücü ve boğaz ağrısı için ağrı kesiciler önerilebiliyor. Hasta çocuğun yumuşak gıdalarla (çorba, yoğurt ve ağız içi yaraları kötüleştirmeyecek gıdalar) beslenmesi, bol sıvı alması ve istirahat etmesi gerekiyor. Hafif sabun ve ılık suyla duş alınabiliyor.
Hastalık bir hafta-10 gün içinde kendiliğinden geçerken, el ve ayaklarda sıvı dolu kırmızı kabarcıklar kuruyarak yerini lekeye bırakıyor ve zamanla kayboluyor.
Güçlü bir antibiyotik olan soğan, kaynatılarak bir pamuk yardımıyla vücuda bir losyon gibi sürülür.
Vücudu nemlendirmeye yardımcı olan soğan suyu, antibiyotik özelliği ile yaraları kurutur.
El ayak hastalığı tedavisinde en çok kullanılan dut yaprağı yaraları kurutmaya yardımcı olur.
Dut yaprakları kaynatılarak düzenli olarak günde 2 defa vücuda sürülmesi el ayak hastalığını kurutmaya yardımcı olur.
Dikkat Edilmesi Gerekenler
Hastalıktan korunmada en önemlisi hijyendir: Ellerin sık sık yıkanması, kirli ellerin ağıza ve yüze sürülmemesi çok büyük önem taşır. Gerekli hijyen ve temizlik kurallarına uyulması durumunda el-ayak-ağız hastalığı riski azalır.
Oldukça bulaşıcı bir hastalık olduğu için hasta olan kişiden yakın temastan kaçınılmalıdır.
Çocuğunuz hasta olduysa lezyonlar koruyuncaya kadar çocuk okula gönderilmemelidir.
Ev içinde kardeşler varsa, damlacık yoluyla, yani öksürük ve hapşırma yoluyla bulaştığı için çocuğa ağzını mendille kapatarak hapşırması-öksürmesi öğretilmelidir.
İdrar ve gaita yoluyla da az oranda olsa da bulaşabileceği için evde başka tuvalet varsa tuvaletler ayrılabilir.
El ayak hastalığı bulaşıcılık süresi nedir?
Hastalık vücuda girdiği andan itibaren ilk bir hafta bulaşıcılık oranı oldukça yüksektir.
Yetişkinlerde el ağız ayak hastalığı görülür mü?
El ağız ayak hastalığı 10 yaş altı çocuklarda daha sık görülse de kimi zaman yetişkinlerde de görülebilir. Bu durum bağışıklık sisteminin zayıflamasından kaynaklanır. El ayak hastalığı tüm yaş grupları tarafından bulaşabilir. Bu yüzden hastalığa yakalanma riskinin azalması için günlük hijyen oldukça önemlidir.
Kolajen nedir?
Kolajen, vücutta bol miktarda bulunan bir proteindir. Görevi ise dokulara esneklik sağlamak, eklem ve tendonları birbirine bağlayarak kasların, dokuların ve kemiklerin bir arada durmasını sağlamak. Ciltte, saçta, kemiklerde, dokularda ve kaslarda yüksek oranda bulunan kolajen, insani özelliklerin devamı için elzemdir.
Kolajen ne işe yarar? Faydaları nelerdir?
Vücut için olmazsa olmaz bir protein olan kolajenin en önemli etkisi cilde ve vücuda esneklik vermektir. Genel olarak kolajenin ne işe yaradığını ve faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Cildin sıkı ve pürüzsüz olmasını sağlar.
Cilt yapısını ve kasları bir arada tutar, daha esnek olmasını sağlar.
Dolaşım sisteminin daha iyi çalışmasını sağlar.
Eklemleri daha esnek bir hale getirir, kemikleri güçlendirir.
Saç tellerinin daha gür, kalın ve sağlıklı olmasını sağlar. Eksikliğinde veya azalmasında saç dökülmeleri ve zayıflıklar görülebilir.
Mide asidini düzenleyerek sindirim sisteminin daha iyi çalışmasını sağlar.
Cildin alt katmanlarındaki yağ dokusuna etki ettiği için selülit görünümünün azalmasını sağlar.
Uyku düzeninin düzelmesini sağlar.
Kalp sağlığı için faydalıdır.
Kolajen tipleri nelerdir?
Vücutta bulunan kolajenin tipleri ana olarak 4’e ayrılabilir ve her birinin de ayrı bir görevi bulunur. Kolajen tiplerine daha yakından bakmak gerekirse;
Tip 1 kolajen: Bu tip kolajen, vücutta en çok bulunan kolajen formudur. Cilt, saç, tırnak, organlar, eklemler ve bağlarda bulunur. Ana görevi dokuları bir arada tutup bütünlük sağlamaktır. Ayrıca cildin elastikiyetini de artırır.
Tip 2 kolajen: Genellikle bağ dokularda ve kıkırdaklarda bulunurlar. Eklem sağlığı ve eklem ağrıları üzerinde etkilidir.
Tip 3 kolajen: Bağırsaklar, kalp, damarlarda ve ciltte esneklik kazandırma özelliğine sahiptir. Damarların esnek olmasını sağlarken, kasları güçlendirir.
Tip 4 kolajen: Cilt katmanlarında yer alır ve cildin esnek olmasını sağlarken kırışıklık görünümünü engeller. Üretimi azalmaya başladığında ciltte sıkılık kaybı ve kırışıklıklar görülmeye başlar.
Kolajenin cilde faydaları nelerdir?
Ciltte bulunan kolajenin, yaşlanma ile birlikte üretim seviyesi azalmaya başlıyor. Kolajen azaldığında ise cilt gençlikteki esnekliğini kaybetmeye başlıyor ve böylece ince çizgiler ve ilk kırışıklıklar ortaya çıkıyor, cilt sarkmaya başlıyor. Kolajenin cilde faydaları:
Cildin sıkılaşmasını sağlar.
Cildin daha esnek olmasını sağlar.
Cildin yenilenmesini sağlar.
Ciltte kırışıklık ve ince çizgi görünümünü giderir.
Cildin nem tutma kapasitesini artırır.
Kolajen yaşlandıkça azalır mı?
Yaşın ilerlemesiyle birlikte, vücudun kolajen üretimi azalır. 30’lu yaşlarda azalan bu seviye 40’lı yaşlara gelindiğinde iyice yavaşlar. Kolajenin azalmasıyla birlikte cilt esnekliğini kaybeder ve sarkıp kırışmaya başlar.
Kolajen kaybına yol açan faktörler nelerdir? Kolajen nasıl artırılır?
Yaşlanma ile birlikte vücuttaki kolajen üretimi azalır
Stres
Düzensiz beslenme, yetersiz protein alımı
Hava kirliliği
Sigara ve alkol tüketimi
Uyku düzensizliği
Fazla güneşte kalmak
Yoğun kozmetik kullanımı
Aşırı şeker ve karbonhidrat tüketimi
Menopoz
Bazı ilaç tedavileri
Vücutta azalan kolajeni artırmak için kolajen içeren besinler (ilikli kemik suyu, keten tohumu, chia tohumu) tüketebilir, beslenme ve uyku düzeni dengelenebilir, sağlıksız alışkanlıkları bırakıp kolajen takviyelerine yönelinebilir.
Kolajen nelerde var? Hangi besinlerde bulunur?
Kemik suyu: Kolajenin en yoğun olduğu yiyeceklerden biri kemik suyu. Bu yüzden et yemeklerinin suları ve paça çorbası, kolajen bakımından en zengin içeriklerin başında geliyor. Sadece kemikten ziyade ilikli kemik olması kolajen açısından daha önemlidir. Pişirme tekniği de önem arz eder. En az 8saat kadar en kısık ateşte kaynatılması gerekir ki kolajen açığa çıksın.
Et, balık ve tavuk: Et ürünleri de kolajen bakımından son derece zenginler. Özellikle cildin esnekliğini artıran somon balığı bu konuda başarılı.
Kırmızı meyve/sebze: Çilek, elma, kırmızı biber, C vitamini bakımından çok zengin oldukları için vücudun kolajen seviyesini artıran yiyeceklerden.
Bazı tohumlar: Keten tohumu, chia tohumu, ayva çekirdeği, bamya tohumu da kolajen bakımından zengin bitkisel kaynaklardır. İster suda çözerek ister de tane ile yutularak fayda sağlanabilir.
Sülfür içeriği ile soğan, sarımsak ile birlikte avokado, portakal, greyfurt, salatalık ve havuç gibi yiyecekler de kolajen bakımından zenginler. Düzenli ve sağlıklı beslenmek, bu listelediğimiz kolajen içeren besinleri de tüketerek daha genç kalabilir, kırışıklıklarını mümkün olduğunca geciktirebilirsin.
Kolajen takviyesi işe yarıyor mu? Kolajen nasıl kullanılır?
Son dönemde gittikçe popülerleşen kolajen takviyesi kullanımı ise tercih edilen yollardan biri. Peki gerçekten kolajen takviyeleri işe yarıyor mu? Araştırmalara göre, ağız yoluyla alınan kolajen takviyeleri cilt üzerinde etkisini uzun sürede gösterse de, kolajen kullanan kadınlarla kullanmayanların aralarındaki farka bakıldığında cilt elastikiyerlerinin daha fazla olduğu gözlemlenmiş. Dışarıdan yapılan kolajen takviyeleri genellikle kolajen tozu, kolajen hapı ve kolajen içecekleri şeklinde oluyor.
Kolajenin yan etkisi var mıdır?
Kolajen, daha çok hayvansal gıdalarda bulunan bir protein olduğu için, kişinin bu konuda bir alerjik reaksiyon gösterme ihtimali yoksa, kolajenin zararları veya yan etkisi minimumdadır. Bunun dışında her içerikte olduğu gibi kolajenin de aşırı ve kontrolsüz tüketimi vücutta istenmeyen reaksiyonlara neden olabilir. Bu yüzden kolajen kullanımından önce mutlaka bir doktora görünmek ve önerilerini almak son derece önemlidir.
Varis, toplardamarlarda meydana gelen anormal genişlemeler ve bu damarların duvarlarının zayıflaması sonucu oluşan bir damar hastalığıdır. Bu durum, genellikle bacaklarda ortaya çıkar ve damarların yüzeyine yakın bölgelerinde mavi veya mor renkli şişkinlikler şeklinde gözlemlenir. Varis, toplardamar içindeki kan basıncının artmasıyla gelişir.
Varis, toplardamarlardaki kapakçıkların işlevsizleşmesi veya hasar görmesi sonucu meydana gelir. Normal şartlarda bu kapakçıklar, kanın tek yönlü hareketini sağlar, yani kalpten dışarıya doğru pompalanmasına izin verirken, geriye doğru kaçmasını engeller. Ancak kapakçıkların yetersiz çalışması durumunda, kan geriye doğru hareket ederek damarların genişlemesine ve kıvrımlı hale gelmesine yani varise sebep olur.
Varisler,bazı kişilerde sadece görsel bir problem olmasına rağmen, bazı kişilerde ağrı, ağırlık hissi, kaşıntı gibi şikâyetlere neden olabilir.
Varis Neden Olur?
Varis oluşumunun temel nedeni, toplardamar içindeki kan basıncının yükselmesidir. Bu durum genellikle toplardamarlardaki kapakçıkların yetersiz veya hasar görmüş olmasından kaynaklanır.
Toplardamarlardaki kapakçıklar, kanın bacaklardan kalbe doğru hareket etmesine yardımcı olur. Eğer bu kapakçıklar düzgün çalışmaz veya hasar görürse, kan geriye doğru kaçarak bacaklarda birikir. Bu durum da toplardamarların genişlemesine, kıvrılmasına ve bükümlü hale gelmesine yani varis oluşmasına yol açar.
Varis oluşumunu etkileyen birçok faktör vardır.
İleri yaş
Hamilelik
Obezite
Uzun süre ayakta kalmak veya oturmak
Genetik faktörler
Kadın cinsiyet
Doğum kontrol hapları
Hormon tedavileri
Liften fakir diyetler
Sigara
Varis Belirtileri Nelerdir?
Hastaların başlıca yakınmaları şunlardır;
Bacaklarda ağrı ve ağırlık hissi
Bacaklarda uyuşma ve karıncalanma hissi
Bacaklarda sürekli yorgunluk hissi
Varis bölgelerinde kaşıntı
Geceleri bacak kaslarında kramp
Bacaklarda, özellikle ayak bileği bölgesinde şişlik
Varis bölgelerinde cilt renginde koyulaşma ve deri kalınlaşması
Bacaklarda mavi veya mor renkte şişmiş damarlar
Varis Evreleri Nelerdir?
Varis evreleme sistemi, varisin şiddetini değerlendirmek ve tedavi planlamasında yol gösterici olmak için kullanılır. Her evrede farklı tedavi yaklaşımları uygulanabilir.
Varis evreleri şunlardır:
C0 – Belirgin Belirti ve Bulgusu Yok: Hiçbir belirti veya fiziksel bulgu gözlemlenmemiştir.
C1 – Örümcek Damarlar (Telenjiektaziler) veya Reticular Varisler: Deri yüzeyinde mavi, kırmızı veya mor renkli ince damarlar görülür.
C2 – Variköz Damarlar: Damarlar belirgin hale gelir. Toplardamarlar bükülü ve şişmiş olarak görülür.
C3 – Ödem (Şişlik): Cilt lezyonları olmadan ayak bileği ve çevresinde ödem (şişlik) görülür.
C4 – Deri Değişiklikleri (Lipodermatoskleroz): Deri renginde değişiklikler olur, ciltte incelmeler ve koyulaşmalar meydana gelir.
C5 – Helezoni Varisler: Cilt üstünde kalın, kabarık, kıvrımlı damarlar belirgindir.
C6 – Varisli Ülserler: Kronik venöz yetersizlik nedeniyle cilt yüzeyinde açık yaralar veya ülserler meydana gelir.
Varis Çeşitleri Nelerdir?
Varisler; telenjiektazi, retiküler varisler ve toplardamar varisleri olarak üçe ayrılır.
Telenjiektazi (Kılcal Damar Varisleri): En küçük toplardamarlar olan kılcal damarların genişlemesiyle oluşur. Genellikle mavi, kırmızı veya mor renkte görülürler. Deri yüzeyine yakın bir ağ şeklinde görünürler.
Retiküler Varisler (Orta Boy Varisler): Daha büyük olan bu varisler, telenjiektazi varislerini besler ve bir ağ benzeri şekilde deri altında yayılırlar. Daha belirgin bir mavi veya mor renge sahip olabilirler.
Toplardamar Varisleri (Büyük Varisler): Daha büyük toplardamarların genişlemesiyle meydana gelir. Daha belirgin bir kabarık yapıya sahiptirler ve bacakta kıvrımlar oluşturabilirler.
Varis Oluşumu Nasıl Engellenir?
Düzenli egzersiz (Yürüyüş, bisiklet sürme veya yüzme gibi düşük etkili aerobik egzersizler)
Sağlıklı beslenme alışkanlıkları
İdeal kilo aralığını koruma
Uzun süre ayakta kalmak veya uzun süre oturmaktan kaçınmak
Topuklu ayakkabılardan mümkün oldukça kaçınmak ve düz tabanlı ayakkabılar tercih etmek
Uzun süre ayakta durduktan sonra ayakları yükselterek dinlenmek
Kan dolaşımını artıran aktiviteler (Yüzme gibi su sporları)
Çok sıkı ve dar kıyafetlerden kaçınmak
Varis çorapları
Akşamları uzanırken ayakları 15-20 dakika kadar duvara dayalı tutmak
Bol sıvı tüketimi
Kanı sıvılaştırmak için karpuz, vişne, limon gibi gıdaları beslenmeye dahil etmek.
Varis Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Transdermal lazer
Transdermal lazer tedavisi, varislerin estetik tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Bu tedavi, cilt yüzeyinden lazer cihazı aracılığıyla ısı enerjisinin uygulanması prensibine dayanır.
Lazer ışınları, ciltten gönderilerek kılcal damarlara ulaştırılır. Cilt yüzeyindeki kılcal damar varisleri, lazer ışınlarının ısısıyla tahrip edilir, damarlar kapanır ve görünmez hale gelir. Yani, bu yöntemde lazer ışını ile ciltteki kılcal varisler yakılır.
Tedavi, genellikle bir dizi seans şeklinde gerçekleşir. Seans sayısı, tedavi edilecek bölgenin büyüklüğüne bağlı olarak değişebilse de, çoğu durumda ortalama 2 ila 3 seans yeterli olur.
İşlem süresi genellikle 30 ila 45 dakika arasında değişir ve hastalar işlemin ardından günlük yaşamlarına normal şekilde devam edebilirler.
Transdermal lazer tedavisi, özellikle ince ve küçük varislerin tedavisinde oldukça etkilidir. Başarılı sonuçlar genellikle kılcal damarların çapına, cilde yakınlık derecesine ve cildin kalınlığına bağlıdır. Ayrıca hastanın cilt tipi ve tedavide kullanılan lazerin enerjisi de başarının belirlenmesinde önemlidir.
Skleroterapi
Skleroterapi, varislerin veya kılcal damar şeklindeki varislerin tedavisi için damar içine özel bir solüsyon enjekte edilmesi işlemidir. Bu işlem, ince iğnelerle damar içine girilerek gerçekleştirilir ve genellikle hafif bir acı hissi oluşturabilir. Anestezi veya cerrahi bir kesi gerektirmez. Skleroterapi, toplardamarların iç yüzeyindeki hücre tabakasını tahriş ederek iltihabi bir reaksiyon başlatarak damarın kapanmasını sağlar.
Uygulama sırasında, toplardamarların büyüklüğüne göre belirlenen dozda özel solüsyonlar kullanılır. İşlem sonrasında bölge bandajla kapatılır ve bir süre varis çorabı giyilmesi önerilir. Her seans genellikle 20-40 dakika sürer ve 2-4 seans arasında en iyi sonuçlar alınır. Eğer çok sayıda kılcal damar varisi bulunuyorsa, 15-20 kez ilaç enjeksiyonu gerekebilir. Hastalar işlem sonrasında günlük aktivitelerine hemen dönebilirler.
Skleroterapinin başlıca yan etkisi, iğne yapılan bölgede ilacın veya kanın damar dışına kaçması sonucunda oluşan başlangıçta ağrılı kızarıklık ve daha sonra koyuluk şeklinde renk değişikliğidir. Renk değişikliklerinin kaybolması zaman alabilir. Damar içinde pıhtı oluşması da bir diğer olası yan etkidir. Bu pıhtı zamanla kaybolabilir, ancak rahatsızlık haftalarca sürebilir. Genelde bu süreçte krem uygulaması ve varis çorabı da tedaviye eklenir.
Skleroterapi sonrasında hastaların şikayetlerinde ve görünümlerinde genellikle %50-80 düzelme elde edilir. Tam etkinliğin görülmesi için haftalar sürebilir.
Damar İçi Köpük Skleroterapisi
Bu yöntemde, özel bir köpük formundaki sklerozan madde, ince bir iğne yardımıyla varisli damarın içine enjekte edilir.
İşlemin adı “köpük skleroterapi” olmasının nedeni, sklerozan maddenin damar içinde mikro köpük halinde yayılmasıdır. Bu köpük, damarın iç yüzeyini tahrip ederek damarı kapatır ve zamanla vücut tarafından emilir.
Hasta genellikle ayakta dururken veya otururken işlem yapılır. İnce bir iğne aracılığıyla sklerozan madde damar içine enjekte edilir. Bu sıvının köpük haline gelmesi için hava veya karbon dioksit eklenir. Köpük, damarın içinde yayılarak hedeflenen bölgeyi kapatır. İşlem sonrasında damar üzerine hafif bir baskı uygulanarak kanamanın engellenmesi sağlanır. Genellikle bir süre boyunca hasta yürümesi istenir.
Hastalar işlemden hemen sonra günlük aktivitelerine dönebilir. Birden fazla seans gerekebilir ve seanslar genellikle birkaç hafta arayla yapılır.
Damar İçi Köpük Skleroterapisi, özellikle kılcal damar varislerinin tedavisinde oldukça etkilidir. Ayrıca büyük damarlarda da uygulanabilir, ancak bu durumda sklerozan maddenin konsantrasyonu değiştirilerek uygulanır.
Buhar Ablasyonu
Buhar ablasyonunda, ultrason rehberliğinde damara ulaşılır ve son derece ince bir kateter, ablasyon yapılacak damara yerleştirilir. Bu kateterin yan deliklerinden 120 derece sıcaklıkta buhar, damar duvarına verilir.
Stripping
Bu yöntemde hastanın bacağındaki ana yüzeysel toplardamar (büyük damar) çıkarılır. İşlem, genel anestezi ile yapılır.
İşlem sırasında, kasık veya ayak bileği gibi bölgelerden küçük kesiler yapılır. Bu kesiler aracılığıyla varisli damarın uçlarına ulaşılır ve çıkarılır. Ayrıca, gerekiyorsa bacakta bulunan genişlemiş yan dallar da (pakeler) 2-3 mm’lik ayrı kesilerle temizlenir.
Lazer Yöntemi:
Kateterin ucundaki lazer fiberi, varisli damarın içine yerleştirilir.
Lazer enerjisi, damarın iç yüzeyini yakarak kapatır.
Bu işlem sonucunda, varisli damarın içerisinde kan dolaşımı durur ve damar zamanla vücut tarafından emilir.
Radyofrekans Yöntemi:
Kateterin ucundaki elektrot, varisli damarın içine yerleştirilir.
Elektrot, yüksek frekansta radyo dalgaları göndererek damarın ısınmasını sağlar.
Isı, damarın iç yüzeyini yakarak kapatır ve damar zamanla vücut tarafından emilir.
Her iki yöntem de benzer prensiplere dayanır ve sonuç olarak varisli damarın kapanmasını hedefler. Bu yöntemler lokal anestezi altında gerçekleştirilir ve hasta genellikle aynı gün taburcu olabilir. İşlem sonrasında hafif ağrı, şişlik ve morarma gibi geçici yan etkiler görülebilir.