İran’ın nükleer programı, bölgesel güvenlik, uluslararası denetim mekanizmaları ve küresel diplomasi açısından kritik bir döneme girdi. İran’ın 2024 yılında, nükleer faaliyetlerini hızlandırması ve yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum üretimindeki ilerlemeler ve Tahran’da bazı yetkililerin İsrail’in tehditlerine karşı nükleer silah üretimine yönelinebileceğine dair açıklamaları, ülkenin nükleer silah geliştirme potansiyeliyle ilgili endişeleri artırdı.
Son zamanlarda bununla ilgili ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından çeşitli baskılar yapılsa da nükleer anlaşmanın Avrupalı tarafları diplomasiye yeniden yöneldi.
İran’ın nükleer programının başlangıcı ve nükleer anlaşma
İran’ın nükleer programı 1950’lerde Şah döneminde ABD’nin desteğiyle başlatıldı ancak 1979 İran devrimi sonrasında program, Batı ile gerilimlerin artması nedeniyle yavaşladı ve daha sonra ilk aşamalarda Rusya’nın desteğiyle ilerledi. 2000’lerin başında İran’ın “gizli nükleer faaliyetleri” ortaya çıktı. UAEA, İran’ın barışçıl enerji üretimi sınırlarını aşarak askeri amaçlarla nükleer teknoloji geliştirdiğine dair endişelerini dile getirdi.
Trump’ın ülkesini çekerek uygulanmasını imkansız hale getirdiği Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma ise İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin (BMGK) daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa ile Almanya (5+1) arasında 14 Temmuz 2015’te imzalandı.
Uluslararası yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran’ın nükleer faaliyetlerinin düzenlendiği ve denetim altına alındığı nükleer anlaşma, Ocak 2016’da BMGK onayıyla yürürlüğe girdi ve İran uluslararası yaptırımlardan kısmen kurtuldu.
Donald Trump’ın başkanlığı döneminde Washington, 8 Mayıs 2018’de anlaşmadan tek taraflı çekilerek, İran’a yeniden yaptırım uygulamaya başlayınca Tahran yönetimi, kademeli olarak hem zenginleştirilmiş uranyum stoklarını artırdı, hem yüksek düzeyde uranyum zenginleştirmeye başladı.
Trump’ın nükleer anlaşmadan ülkesini çekmesi anlaşmanın çökmesine yol açtı
Trump döneminde İranlı General Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin ardından ilk adım olarak 5 Ocak 2020’de yüksek düzeyde uranyum zenginleştirmeye başlayan İran, anlaşmadaki sınırlamaları aşmaya başlayınca bu durum, anlaşmanın fiilen çökmesine yol açtı.
Bu tarihten sonra nükleer faaliyetlerini kademeli olarak artırmaya başlayan Tahran yönetimi, özellikle Kasım 2020’de İranlı nükleer fizikçi Muhsin Fahrizade’ye suikastın hemen ardından Mecliste nükleer faaliyetlerin hızlandırılmasını öngören bir yasa geçirdi.
Dönemin Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin başındaki hükümetin itirazlarına rağmen Mecliste onaylanan yasa, İran Atom Enerjisi Kurumunun uranyumu en az yüzde 20 zenginleştirmeye başlamasını ve düşük düzeyli zenginleştirilmiş uranyum stoklarını artırmasını zorunlu kıldı.
Uranyumun daha hızlı zenginleştirilmesi için yeni nesil santrifüjler yerleştirildi
Bu kapsamda uranyum zenginleştirme tesislerine nükleer anlaşma kapsamında kullanılmasına izin verilen IR-1 santrifüjleri yerine uranyumu daha hızlı zenginleştirebilen IR-8, IR-9 santrifüjleri yerleştirildi.
İran Atom Enerjisi Kurumu, söz konusu yasa kapsamında 5 Ocak 2021’de Fordo’daki nükleer tesiste Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) müfettişlerinin gözetiminde uranyumu yüzde 20 saflıkta zenginleştirdiklerini açıkladı.
İran, Nisan 2021’de ilk kez yüzde 60 saflıkta uranyum zenginleştirdiğini duyurdu.
Tahran’ın uranyumu yüzde 20 ve yüzde 60 saflıkla zenginleştirmesi ciddi bir adım olarak görülüyor çünkü uranyumun yüzde 20 üzerinde zenginleştirilmesi nükleer bomba elde etmeye imkan sağlayacak yüzde 90 saflıkta parçalanabilir uranyuma ulaşmak için önemli bir aşama kabul ediliyor.
Yeniden müzakere sürecinde sonuç alınamadı
İran’ın nükleer programında attığı keskin adımlar, Tahran’ın nükleer faaliyetlerinden endişe eden ABD’yi yeniden İran’la dolaylı olarak müzakerelere başlamaya itti.
İran ile 2015’te imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden tam anlamıyla uygulanmasını sağlama ve ABD’nin anlaşmaya dönüşünün ele alındığı nükleer görüşmeler, Nisan 2021’de Viyana’da yapıldı.
Müzakereler, Washington ve Tahran arasındaki uzlaşmazlık nedeniyle sonuçsuz kalarak, Eylül 2021’de askıya alındı. İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini hızlandırması ve bölgede artan gerilimler, anlaşmaya dönme sürecini zorlaştırdı.
Trump’ın Beyaz Saray’dan ayrılması sonrasında İran ile nükleer müzakereler Nisan 2021’de yeniden başladı ancak Tahran-Washington arasında hangi tarafın ilk adımı atacağı konusunda uzlaşma sağlanamayınca sonuç alınamadı ve daha sonra müzakereler, İran’da Eylül 2022’de patlak veren Mahsa Emini protestolarının ardından tamamen durdu.
Bu süreçte bölgedeki tek nükleer silah sahibi ülke olan İsrail ile gerginliklerin zirveye ulaşması ve Tel Aviv’deki yetkililerin bölgeyi zaman zaman nükleer silahla tehdit etmesi nedeniyle İran’da bu tehdide karşı nükleer silah edinilmesi yönünde söylemler gelişti.
Avrupa’nın çıkardığı karara karşı İran, yeni nesil santrifüjleri aktif hale getirdi
Tahran’ın nükleer programını denetleyen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının (UAEA) bu ülkenin nükleer programıyla ilgili 20 Kasım’da yayımladığı son raporda, İran’ın zenginleştirilmiş uranyum stokunu artırmaya devam ettiği ve istediği takdirde nükleer silah üretebileceği belirtildi.
Bunun üzerine 22 Kasım’da Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu’na İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından sunulan ve ABD tarafından desteklenen İran aleyhindeki karar önerisi, 19 ülkenin evet, 3 ülkenin hayır, 12 ülkenin ise çekimser oyuyla kabul edildi.
İran’ın UAEA ile yeterince işbirliği yapmadığına değinilen kararda, Tahran yönetiminin Ajansla derhal işbirliği yapması çağrısında bulunulurken, Tahran karara tepki olarak nükleer tesislerinde hazır halde bulunan uranyumu daha hızlı geliştirebilen yeni nesil santrifüjleri aktif hale getirdiğini duyurdu.
İkinci müzakere sürecinin başlangıcı için ilk adım
Tüm bunlar devam ettiği sırada, nükleer anlaşmanın Avrupalı tarafları İngiltere, Fransa ve Almanya ile İran arasında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde Tahran’ın nükleer programıyla ilgili görüşmeler yapılacağı açıklandı.
Bugün Cenevre’de başlayacak ve ABD’nin doğrudan yer almayacağı görüşmeler her ne kadar 2022’de askıya alınan nükleer müzakerelerin devamı olmasa da taraflar arasında yeni bir müzakere süreci başlatabilmek için ilk adım olabileceği değerlendirmeleri yapılıyor.
İran’a “tetik mekanizması” tehdidi
Diğer yandan ABD’de nükleer anlaşmaya karşı çıkarak ülkesini tek taraflı anlaşmadan çeken Trump’ın yeniden seçilmesi ve oluşturduğu kabinesi göz önüne alınarak İran, nükleer sorunun çözümüne yönelik oldukça öngörülemez ancak daha şahin bir ABD politikasıyla mücadeleye hazırlanıyor.
Bununla birlikte nükleer anlaşmada yer verilen, “snapback (tetik mekanizması)” olarak adlandırılan ve İran’a anlaşmayı ihlal ettiği gerekçesiyle BM yaptırımlarını yeniden getirme imkanına sahip kararın süresi de 18 Ekim 2025’de doluyor. Bu tarihten sonra karar yürürlükten kalkacak. Nükleer anlaşmanın Avrupalı tarafları İran ile anlaşamazsa tetik mekanizmasını işletecekleri tehdidinde bulundu ancak şu ana kadar bu konuda adım atmadı. İran ise böyle bu durumda Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesinin Anlaşması’ndan (NPT) çekileceği tehdidinde bulundu. Bu açıdan bakıldığında da İran’ın nükleer programında çözüme ulaşmak için 1 seneden az bir zaman kaldığı anlaşılıyor.
GÜNDEM
24 gün önceGÜNDEM
26 gün önceGÜNDEM
29 gün önceYAŞAM
29 Kasım 2024YAŞAM
29 Kasım 2024YAŞAM
29 Kasım 2024YAŞAM
29 Kasım 2024